Eski Türkçe’de bataklık yer anlamına gelen Balkan kelimesi aynı zamanda bir yarımada ve sıra dağın adıdır. Yüzyıllar boyunca Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan bölgeye, Avrupa-i Osmanî veya Rumeli ismi verilmiştir. Ancak ilerleyen zamanlarda kıta üzerindeki toprak kayıpları nedeniyle “Avrupa-i Osmanî” tabiri yerine “Balkan Yarımadası” tabiri kullanılmaya başlanmıştır. Milattan önceki zamanlardan itibaren, Kimmer, İllir, Galat, Trak, Kelt, İskit, Avar, Hun, Vizigot, Ostrogot, Peçenek, Kuman, Bulgar ve Slavların yerleşim alanı olan Balkanlar, yoğun olarak Antik Yunan Uygarlığı ve daha sonra Bizans’ın etki alanında kalmıştır. Bizans hakimiyeti 1361’de Edirne’nin, 1364’te Filibe’nin fethi ile sonlandırılmış ve 1913 yılına kadar yaklaşık beş yüz yıldan fazla bir süre Osmanlı Devleti Balkanlar üzerinde varlık göstermiştir.

Balkanlara adım atmaları ile beraber din ve ırk ayrılığı gözetmeyen, bütün tebeayı, koruma ve kollama anlayışı ile devlet çatısı altında birleştiren Osmanlı İmparatorluğu, hoşgörülü “istimalet” politikası ile Balkanlarda bir yüzyıl içinde hızla yayılmıştır. Osmanlı Devleti zaman içerisinde elde ettiği bu toprakları devlet teşkilat sisteminde “Rumili Beylerbeyliği” olarak adlandırmış ve her zaman Anadolu Beylerbeyliği’nden önde tutmuştur. XV. yy’ın ikinci yarısından itibaren Rumeli Eyaleti, sancakbeyleri tarafından yönetilen ve daha küçük askerî, mülkî ve idarî bir yapıya sahip olan sancaklara ayrılmıştır. Balkanlar’da Osmanlı fetihleri sürdükçe bu sancakların sayıları da artmıştır.

1699 Karlofça Antlaşması ile Avusturya’nın Macaristan’ı elde etmesi Rusya’nın Eflak-Boğdan üzerinde kurduğu nüfuz artık bölge üzerinde Osmanlı Devleti’nin tek güç olmadığını ortaya koymuştur. Gerileme sürecine giren Osmanlı Devleti 19. yy’da Fransız İhtilali’nin etkisi ve milletleşme süreci ile birlikte Balkanlar üzerindeki hakimiyetini giderek yitirmiştir. Nihayet 1912-1913 Balkan Savaşları ile Rumeli kaybedilmiştir. Ancak yüzyıllarca yaşanılan topraklar üzerindeki kültürel birikim ve arkada bırakılan nüfus azımsanamayacak kadar önemlidir.

Bu çerçevede geçmişe ait kültürel ve tarihi bağların devam etmesi, bölgede bıraktığımız nüfus ile iletişimin artırılması ve geçmişte yaşanan acıların paylaşılması amacıyla Namık Kemal Üniversitesi’nin ev sahipliğinde Uluslararası Balkanlar ve Göç konulu bir sempozyum düzenlenmektedir.